Emekli Albay Yusuf Alabarda, İsrail’in gerekirse kendi askerini ve vatandaşını da öldürmeyi öngören Hannibal Protokolü’nü ve 7 Ekim saldırılarında görgü tanıklarının şahitliğiyle nasıl uygulanmış olabileceğini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Önce ellerindeki küresel ölçekteki propaganda makinesini devreye sokarak müzik festivali yapılan alanda Hamas’ın büyük bir katliam yaptığına dünyayı inandırmaya çalıştılar. Sonra bununla yetinmeyip 40 bebeğin başının kesilerek katledildiği yalanını devreye soktular ama günün sonunda ellerinde üzerinde tek bir mermi izi dahi bulunmayan beşik kaldı.
Müzik festivali düzenlenen alandaki araçların kurşunlanması, yüzlerce aracın büyük hasar alması ve araçların tavanından içeriye giren mermi izleri söz konusu alanda tuhaf bir durum olduğunu zaten göstermekteydi.
İşte tam bu sıralarda yani tarihler 19 Kasım’ı gösterdiğinde Liel Hetzroni isimli bir kız çocuğunun Hamas’ın saldırılarında öldürüldüğü haberleri basında çıkmaya başladı. Oradaki saldırılardan sağ çıkmayı başaran görgü tanıklarından Yasmin Porat, Hamaslılarla birlikte bulunduğu evin İsrail güvenlik güçleri tarafından kuşatıldığını, taraflar arasında şiddetli çatışma yaşandığını ve bir süre sonra bir Hamaslının teslim olmaya karar verip kendisini yanına alıp dışarı çıktıklarını anlattı.
Porat, sorgu esnasında 19.30 civarında evin önüne bir tank geldiğini, tankla ateş edildiğini ve kendisine bunun evi Hamas üyelerinden arındırmak için yapıldığını anlattı. Porat ayrıca tanklar geldikten sonra meydana gelen iki büyük patlamaya kadar küçük kız Liel’in hayatta olduğunu da aktardı. Görgü tanığı Porat’ın bu açıklamaları İsrail kamuoyunda herkesçe bilinen Hannibal Protokolü’nü akla getirdi. Bu protokol kapsamında 1986’dan 2016’ya kadar İsrail güvenlik güçleri sayısız vatandaşını rehin düşmesinler diyerek bizzat kendisi katletmişti. Acaba bu protokol yine devrede miydi?
Pandora’nın kapağının açılmasıyla işler İsrail yönetiminin istediği gibi gitmedi. İsrailli savaş pilotu Yarbay Nof Erez, 7 Ekim’deki Hamas saldırılarında ordunun, esirleri de öldürmeyi öngören Hannibal Protokolü’nü yine uyguladığını söyledi. Hatta Yarbay Erez, söz konusu protokolün bugüne kadar tek ya da birkaç araçla ilgili uygulandığını lakin 7 Ekim günü İsrail ordusunun kitlesel bir Hannibal protokolü uyguladığını aktardı.
Hannibal Protokolü nedir?
Kurulduğu günden bu yana uyguladığı vahşete karşılık sürekli rehine krizleriyle boğuşmak zorunda kalan İsrail, bu durumun kendisine son derece büyük bedeller ödettiğini düşünerek 1986 yılında bir protokol hazırladı. Rehinelerin kurtarılma imkanı yoksa rehin alanlarla birlikte ortadan kaldırılmasını öngören Hannibal Protokolü, İsrail kamuoyundan da yaklaşık 20 sene gizlendi.
İsrailli tabip Avner Shiftan 2003’te Lübnan’da yedek asker olarak görev yaparken söz konusu protokolü öğrendi ve Haaretz gazetesiyle temasa geçerek görüşlerini gazete aracılığıyla kamuoyuna açıkladı, İsrail kamuoyu protokolden böylece haberdar oldu. Protokolü İsrail ordusundan 3 isim hazırladı; Gabi Aşkenazi, Yossi Peled ve Yaakov Amidror. Protokolün adı ise esir düşme olasılığına karşı her daim yanında zehir taşıyan Kartacalı komutan Hannibal’dan geliyor.
Protokol tam olarak ne ihtiva ediyor?
Protokolde aynen şu ifadeler yer alıyor: “Bir kaçırma sırasında asli görevimiz, askerlerimize zarar vermek ya da yaralamak pahasına da olsa onları kurtarmaktır. Kaçıranları durdurmaya ve yere yatırmaya zorlamak için hafif silahlarla ateş açmak kifayet etmiyorsa ya da aracı kaçıranlar durmuyorsa, bu askerlerimizi vurmak anlamına gelse bile kaçıranlar tek atışla (keskin nişancıyla) vurulmalıdır. Aracı durdurmak ve kaçmasına izin vermemek için her türlü çaba gösterilmelidir.”
Buradan da anlaşılıyor ki İsrail ordusundan bir askerinin rehin düşmesi, zaman içinde kabusa dönebiliyor. İsrailli gazeteci Uri Misgav, Filistinli mahkumların serbest bırakılmasının İsrail yönetimlerince bir aşağılama olarak kabul edildiğini ve bunun İsrail’in ulusça psikolojisini bozduğunu söylüyor. Misgav’a göre Hannibal Protokolü’nün oluşturulmasında bu durum da çok önemli bir etken.
Özetle Hanninal Protokolü, rehin alınan bir askerin gerekirse öldürebilmesine imkan sağlayan son derece vahşi bir protokol. 2011 yılında Hamas tarafından kaçırılan İsrail askeri Gilad Şalit’in serbest bırakılması karşılığında 1027 Filistinli mahkumun serbest bırakıldığı dikkate alınırsa, İsrail’in bu protokole neden ihtiyaç duyduğunu daha iyi anlayabiliriz. Sadece bu rakamlardan dolayı bugün İsrail, sokakta rastgele binlerce kişiyi keyfi olarak tutuklamaya devam ediyor. Devam ediyor ki ileride hiçbir suçu olmayan bu tutsakları pazarlık masasına koyabilsin.
Protokol neden 2016’da iptal edildi?
Yönergenin 2016 yılında geri çekildiği düşünülüyor. Haaretz gazetesinin bildirdiğine göre, bu kararın iptaline neyin yol açtığı net olarak belli değil. Ancak protokolün muhtevası çeşitli sebeplerle çok eleştiri alınca, İsrail’in söz konusu protokolü 2016 yılında geri çektiğini biliyoruz. Fakat 7 Ekim saldırıları sonrasında görgü tanıklarının ve İsrail askerlerinin açıklamalarından da net bir şekilde öğreniyoruz ki protokol hala caridir ve uygulanmaya devam edilmektedir.
Dünyada başka örneği var mı?
İstihbarat servislerinde çalışanlara dair benzeri bazı protokoller farklı ülkelerde uygulansa da sıradan savaşan ordular için böyle bir protokolün varlığı bilinmiyor. İsrail’in devlet olarak hudutları nerede başlıyor ve nerede bitiyor bilinmediği için ve uyguladığı şiddet ve işgal politikasından dolayı uluslararası hiçbir yaptırıma maruz kalmadığı için yaşadığı gerçekler de diğer ülke ordularından farklılık arz ediyor.
Evi, malı, hayvanı ve toprağı dünyanın gözü önünde çalınan, ülkesi işgal edilen, evlatları katledilen bir halk, bu ahlaksız zihniyete karşı verdiği mücadelesinde silahlı bir güce sahip olmadığı için arada oluşan güç asimetrisini esir alarak kapatmaya çalışıyor. İşte bu da İsrail’i sürekli esir takasları ile gündeme getiriyor.
Şartlar bu şekilde devam ettiği sürece İsrail’in Hannibal Protokolü’nü yürürlükten kaldırmayacağını, gerektiğinde sadece Filistinlileri değil, kendisi için mücadele eden kendi askerlerini de katletmekten geri durmayacağını artık sadece İsrail halkı değil, tüm dünya biliyor.
[Yusuf Alabarda Emekli Albay, Savunma Strateji ve Güvenlik Uzmanıdır.]
• Makalelerdeki fikirler, yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.